Heyecanla 06:15'te
uyandım. Bir önceki günden kalma burun akıntım ve boğazımdaki acının getirdiği
grip olma korkusu haricinde her şey yolculuk için hazırdı. Dolu dolu yaptığım
kahvaltının üstüne bisikletim Gri Kelebek'i apartmanın önünde yükleyip anneme
sıkıca sarıldım. Ardından yakınımda oturan amcamlardan
"Allahaısmarladık" demek için geçtim. Bu an hepimiz için ilkti ve tek
olarak kalacaktı (zamanın tekrarı yoktur).
Sahil yoluna inip
önce Saat Kulesiyle selamlaşıp Alsancak Garı'nda Urim abilerle (Urim Babacan,
Can Küçükler, Burcu Kural) buluştum. Saat 09:30'da bisiklet alınmaya başlayan
raylı sistem hattına 09:32'de giriş yaptım. 09:40 banliyö treniyle Aliağa'ya doğru yolculuğumuz başladı.
İndiğimizde
bisikletleri merdivenlerde birlikte taşıyıp öğlen öncesi hareket ettik. İlk
grupla şehirlerarası bisiklet yolculuğuna grip olma korkusu içinde çıkan ben
biraz düşünceliydim. Yolculuk için gerekmeyenlerin üstüne gruba uyma
gerekliliği eklenmişti çünkü.
Yenişakran'da
yediğimiz öğle yemeğinden sonra Ovacık merkeze girmeyerek Aşağıkırka köyü
yolundan devam ettik. Yanından geçtiğimiz rüzgargülleri Don Kişotluğumuzu
hatırlattı bize.
Günbatımına yakın
vardığımız Altınova'da bizden önce varmış olan Adnan abi (Adnan BARIM) kamp
yerimizi denizin dibinde bulunan İlknur Cafe'nin (4 mevsim açık) arka bahçesi
olarak ayarlamıştı. Günün son ışığından faydalanıp hızlıca çadırlarımızı kurup
bisikletlerimizi birbirine kilitledik. Gri Kelebek'i ilk kez bir grupla
kilitleyişimdi bu, o da benim gibi düşünceliydi.
Cafe'de yemek
yerken bulduğum acı biber turşusunu leblebi gibi tükettim gribal durumuma şifa
niyetine. Acı tadı sevmeyen benim için bu zordu, ancak yedikçe kendimi daha iyi
hissettirtdi. Üstüne galiba 3. ayranı içtiğimde anca kendime gelebildim.
Bir sonraki gün
07:00'de uyanıp 07:30'da hareket etmek üzere sözleşip erkenden uykuya çekildik.
Bundan sonraki gün 5 kişi olarak devam edeceğiz....