Köy halkının ikram ettiği uşak tarhanasıyla sıcak bir başlangıç yaptık. Üstüne Osman Bey yaptığı toplantıda günün rampalı ve yaklaşık 70 km mesafe içerdiği konusunda bizleri bilgilendirdi. Bilgilendirme sonrasında köy halkına teşekkür ederek köyden ayrıldık. Teşekkürler Hallaçlar köyü halkı…
1922 yılında Kaplangı Dağı’nda dedelerimiz
bizim için şehit düştüğünde Kaplangı köylüleri 1 avuç toprak atmayı, onların
mezarlarını hazırlamayı çok görmüş. Üstüne bir de ölmüş askerlerin üzerindeki
giysileri, malzemeleri alıp köyde kullanmışlar. Üstüne Kaplangı köyünün bizlere
selam vermemesi de eklenince toplumumuz adına utancımız arttı. Buna rağmen
köyden birinin bizimle sohbet edip, bahçesinden getirdiği domatesleri, erikleri bizimle
paylaşması bizleri ümitlendirdi. Ne yol, ne anıt hiçbirşey yapılmamış. Hatta
öğrendiğimize göre Kaplangı dağı yolunu da bilen az kişiden biri yanımızda
gelen ambulans şoförüymüş. Kaplangı köyünün böyle güzel bir organizasyona
kayıtsız kalması, köy muhtarının özensizliğinin 1922 den beri süre gelmiş
olabileceğini düşündük. Az ilerisinde Kaplangı dağı’nda Türk bayrağını asıp
şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunduk. Yol çok kötüydü, ayrıca oralarda
hiçbir anıtın bulunmaması bizleri üzdü.
Saygı duruşundan sonra toprak yolda iniş
virajlar aralıksızdı. Zaman zaman viraja geldiğimde tamamen durup inişi öyle
yaptığım oldu. Yolun düzleşmesine doğru bir yerde öğlen molamızı rahatça
verdik. Ağaç görünce koşar oldum artık, sıcak etkilemeye başlamıştı beni.
İnişleri devam edip köyden bir arkadaşımla geçerken çocuklar bisikletlere iyice yaklaşmaya başladı. Biz 2li gidiyor çocuğun biri önümde koşuyor; sokak dar olunca kaçacak bir yer kalmadı. Çocuğa ön tekerimle çarpmış oldum. Çocuğu hemen kontrol ettim, özür diledim. Şükür ki çocuğun bir şeyi yoktu. Ayrıca cebimdeki şekerleri o çocuk ve çevresindeki çocuklarla paylaştım. Çocuklar gülümsüyordu. İşte neden yarışmayı sevmediğimin cevabı…. Gülümseyen bir çocuklar görmekten daha büyük bir ödül olabilir mi?
İnişleri devam edip köyden bir arkadaşımla geçerken çocuklar bisikletlere iyice yaklaşmaya başladı. Biz 2li gidiyor çocuğun biri önümde koşuyor; sokak dar olunca kaçacak bir yer kalmadı. Çocuğa ön tekerimle çarpmış oldum. Çocuğu hemen kontrol ettim, özür diledim. Şükür ki çocuğun bir şeyi yoktu. Ayrıca cebimdeki şekerleri o çocuk ve çevresindeki çocuklarla paylaştım. Çocuklar gülümsüyordu. İşte neden yarışmayı sevmediğimin cevabı…. Gülümseyen bir çocuklar görmekten daha büyük bir ödül olabilir mi?
Sonrasında uzun mesafe devam edip biraz daha gittiğimde
ekibi gördüm.
Banaz’a girdiğimizde kamp yerimiz olan
Kapalı Spor Salonu önünden geçerek Hükümet Konağı’na ulaştık. Kaymakam bey, İl
Sağlık müdürü ve yöneticiler ile görüştük. Oradan bir okul bahçesinde bulunan
şehitliği ziyaret sonrası kampa döndük (Saat14:00). Hızlıca çadırlarımızı
kurduk. Artık çadır kurmak bana biraz zahmet gelmeye başlamıştı. Nerdeyse direk
matımın üstüne yatacaktım. Sonra Gökay ile birlikte bisikletçiye baktık, ancak
benim bisikletime uygun jant teli yoktu. Döndüğümde biraz uyuyim dedim ama
başımın ağrısı baskın geldi. Daha sonra içtiğim Aspirin ile kendime gelebildim.
Akşam yemeğimizi Banaz’daki yetkililerin ikramıyla tabildotçuda yedik. Oradan
da geçtiğimiz çay bahçesinde yorgunluğumuzu attık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder