Artık uyandığımda hava açıktı, havanın açık olduğu diğer günler gibi sabahın ilk ışıklarıyla yola koyuldum.
Amacım Akşehir’de Nasreddin Hoca’yla tanışıp, Yellibel Geçidi’nden geçerek akşamına Yalvaç’ta olmak. Akşehir’e az kala 8.00-12.00 ve 13.00-18.00 arası çalışmadan dolayı yolun kapalı olduğunu öğrendim.Bu durumda zamanlamaya dikkat etmem gerekiyor, zamanında orada olmazsam durum zor görünüyor.
Nasreddin Hoca Gülmece Parkı’na vardığımda bisikletli bir dostum beni keyifle gezdiriyor, sayesinde tüm fıkraları tekrar hatırlıyor, bir güzel gülüyorum medeniyetin, topal toplumların ağlanası haline…
Hocanın en sevdiğim fıkrasını burada anmazsam olmaz:
“Hoca bir gün çarşıdadır ve yanına gelen biri
–Hocam sizin öküz çiti kırmış, komşunun ekinlere zarar veriyormuş” der.
Hoca düşünür, -bağlasam durmaz engel yapsam, aşar ve şu an uzaktayım-
-"Bana ne" der.
Sonra gelen başka biri az önceki kişiyi düzeltip
–Arkadaş yanlış söyledi, asıl komşunun öküz senin ekinlere zarar veriyor deyince Hoca “Sana ne” diye karşılık verir.” Yaşadığımız dünyada zaman zaman bu ikisini kullanmamızın hayatımızı kolaylaştıracağı düşüncesindeyim: “Bana ne” “Sana ne”.
Türbeye vardığımda “Dünyanın Tam Ortası”nda resim çekilebilmiş olmak ayrı bir güzellik. Orada dururken inançlı bir şekilde Kur’an okuyan Sevilay teyzeyle tanıştım, manevi torunu olmayı kabul ettim. Yalnız olduğunu öğrendiğim teyzeye telefon numaramı verip, onun numarasını alıp ilk fırsatta aramaya söz verdim. Yolculuğumun geri kalanında teyzemin duaları da beni koruyacak.
Yalvaç yoluna girdim, kapalı olan yerin başta olduğunu zannetmiştim, ancak biraz ilerdeydi kapalı olan 2 kilometrelik kısım. Kapanma sınırına geldiğimde saat 11:30du. Açılan kısımda biraz daha tırmandım. Tırmanışın bitmesine çok az kala “Afiyet olsun” seslenmeme “Gel birlikte olsun” diyen kamyoncuların öğle yemeğine misafir oldum.
Asıl zorluk inişin başladığı yerdeydi.Tırmanmanın getirdiği yorgunlukla ellerimi frenden çok az bir süre çektiğimde hızın çok arttığını görmem beni korkuttu. Hatta bir kısmında hem 1 cm ve daha küçük boyutta malzemeden oluşuyor hem de ıslaktı. Islak kısmı geçtiğimde dizimde ten rengimi zor seçiyordum. İlk aklıma gelen bu halde kimseyi ne uyku tulumuma ne de çadırıma almayacağım olduğuydu. Gözüm çeşme aramaya başladı.,ilk hayrat çeşmesinde bacaklarımı ve kollarımın tozunu aldım.
Akşamüstü Yalvaç’a vardığımda ilk işim uygun çadır yeri sormak için Belediye zabıta birimine uğramak oldu. Saat 19:00’dan sonra Masırlı Piknik Alanı’na geçmemi, geceyi orada güven içinde geçirebileceğimi söylediler. En yakın çaybahçesinde çayımı içerken günlüklerimi tamamladım.
Tam kalkıyordum ki turum hakkında, yol hakkında sordukları soruları keyifle cevapladığım, sorgulayan dimağlara sahip amcalar beni iftar yemeğine davet ettiler. Meşhur çınar ağacının orda fotoğraf çekilip iftar ziyafetine konuk oldum. Artık Yalvaç’ta 4 dostum var. Saat ilerleyip üşümeye başladığımda amcalardan biri beni buluştuğumuz çay bahçesine götürüp, oranın sahibine durumumu anlattı. Erken yola çıkacağımı duyunca o an kimsenin olmadığı çay bahçesini hemen kapattılar. Çay bahçesindeki toprak alana serili uyku tulumumda güzel bir gece geçirdim.